İTALYA MODA VE KÜLTÜR TURU

Ortaçağda inşaatına başlanmış ve 1905 yılında tamamlanmış olan katedral, yapım süresi en uzun olan bina olarak biliniyor. Avrupa’nın en büyük katedralleri arasındaki  yapı her yıl Milano’nun tam kalbinde ve tarihi Duamo meydanının yanıbaşında milyonlarca ziyaretçinin akınına uğruyor. Ortaçağın görkemli sanat başyapıtını  ziyaret ederek Milano turuna başlayacağız. Bu eserin bulunduğu Duamo meydanı güzel bir fotoğraf çekmek için mükemmel bir sahne.

İtalya’nın ilk kralının adına yapılan tarihi bir alışveriş alanı olarak 19. Yüzyından beri tercih edilen Galleria Vittorio Emanuele, günümüzde moda devlerine ev sahipliği yapıyor. Dünyanın en büyük moda firmalarının mağazaları ile ziyaretçilere hitap eden mekanın  vitrinlerini incelerken eğlencenin ve alışverişin tadını çıkaracağınız güzel bir serüven yaşayacağız.

Milano'nun  büyüleyici mimarisinin yanı başında kentin yoğun temposunu hafifletmek ve dinlenmek için  şehir merkezinin hemen yanıbaşında, güzel bir atmosfer sunan parkta hem dinlenecek hem de İtalyan mutfağının lezzetlerini keşfedeceğimiz güzel bir restauranta uğrayacağız.

Ünlü bilim insanı Da Vinci’ye ithafen yapılan bilim merkezinde, Da Vinci’nin yapmış olduğu makinaların kronolojik olarak sergilendiği bölüm öne çıkıyor. Yetişkinlerin ve çocukların bilime olan ilgisini başaran  bilim merkezinde, Da Vinci’nin eserlerinin yanı sıra, uzay, havacılık, değerli taşlar ve birçok ilgi çekici kategoride zevkli bir etkinlik sizleri bekliyor.

Venedik’in sembolü olan Rialto köprüsü , San Marco ve San Polo meydanlarının geçiş noktası olması ile  de biliniyor. Köprünün üzerindeki hediyelik eşya dükkanları ve restaurantlar  alışveriş için düşünülen ayrıntılardan.  Büyük kanalın girişinden gondolla harika bir Venedik fotorafı çekerek su kanallarının çevresindeki büyüleyici sokaklarda dolaşacağız.

Şehrin festivallerini  kucaklayan ve en çok ziyaret edilen yerlerden birisi olan San Marco Meydanı, ismini aldığı bazalika ile etkileyici bir uyum oluşturuyor. Aziz Markus’un naaşı için yapılan kilise etkisini ve önemini koruyor.  Aziz Markus’un hayatının sembolize edildiği bazalika  ve San Marco meydanı,  Venedik’in  kalbinin attığı yerlerden.

Dükler sarayı olarak bilinen bina Venedik krallığının yönetim merkezi iken günümüzde şehrin önde gelen turizm değerleri arasında istisnasız bir yapı. Dış cephesindeki mermer işlemeleri ve heykelleri ,iç mekanındaki tavan işçiliği, freskleri , tabloları ile  bir sanat eserini andıran saray, San Marco meydanının önemli bir parçası. Binanın ikinci bölümü olan hücrelere geçmek için kullanılan Ahlar Köprüsü ise  sanat ve mimarinin uyumunun simgesi.

Mucizeler meydanı olarak bilinen Pisa kentinin en çok ziyaret edilen bölgesi, bu şöhretini dünyaca ünlü pisa kulesine borçlu. Ortaçağ’da yapımına başlanan ve uzun savaş yıllarının ardından tamamlanan bina, yıllarca bir kilise çanı olarak kullanılmış. Zeminin yumuşak bir yapıya sahip olmasın nedeniyle yaklaşık  5 derecelik bir eğime ulaşmış. Unesco’nun kültürel bir mirası olarak kabul edilen eser bu eğik yapısından dolayı insanların en çok ziyaret ettiği tarihi eserlerden birisi.  Binanın en üst katına çıkmak için cesaretimizi toplayarak eğik bir binadan manzarayı seyretmenin deneyimini yaşayacağız.

Vatikan’da bulunan müzeler, papaların yaşadığı ve yapmış oldukları koleksiyonların sergilendiği bölümlerden oluşuyor. Borgio şapheli ile başlayan bu ziyaretçi geleneği günümüzde çok sayıda bölüme ulaşır. En çok merak edilen Sistina şapheli günümüzde Papa seçimlerinin ve toplantılarının yapıldığı bölüm. Haritalar galerisi ise İtalyan tarihine ait haritaların resmedildiği duvarlarıyla son derece çarpıcı bir bölüm. Bir diğer dikkat çekici nokta ise döner merdivendir. Bu bölümdeki mimarinin etkileyici yanını ise yukarıdan aşağıya doğru uzanan merdivenlerin oluşturduğu mistik efektler. Ünlü ressamlar Raphael ve Michelangelo’nun büyük katkılarının bulunduğu müzelerde gezerken sanatla felsefeyi ve tarihi inanılmaz bir şekilde birleştiren bir yolculuğa şahit olacaksınız.

Roma imparatoru Hadrianus  ve ailesinin mozalesi için inşaa edilen kale  Vatikan ile arasında gizli bir geçit bulunması nedeniyle papalar için oldukça önemli bir yere sahipti.  Bir süre Papalara ev sahipliği yapan kale İtalya’nın dünyaca kabül edilen başyapıtlarından birisidir. Vatikan’a çok yakın olan bu eserin görkemli ve büyüleyici güzelliğini yakından görerek  önündeki Hadrian köprüsünden Tiber nehrini geçerek gezimize devam edeceğiz.

Roma İmparatoru Sezar  ve Augustos zamanında inşa edilen forum,  imparatorluğun adeta kalbi değerli bir yerdi. Siyasi ilişkilerden ticarete, sanattan ibadete birçok aktivite ve tören için insanlar bu noktaya akın ederdi. Yaklaşık 1400 yıl boyunca imparatorluğa hizmet eden forum, uzun süren savaşlar ve işgaller sonucu büyük kayıplar yaşayarak varlığını günümüzdeki kalıntıları ile sürdürüyor. Forum, romanın tarihine ışık tutmamız için oldukça güzel bir örnek.

Roma tarihinin en önemli parçalarından birisi olan kolezyum, Kral Neron’un bronz heykeli olan Colossus’dan adını alır. Dünyanın en büyük amfitiyatrosu olan kolezyum orijinal kapasitesi ile 80.000 kişiyi alabiliyordu. Tarihte gladyatörler, vahşi hayvan dövüşleri, kutlamalar, tiyatrolar düzenlenen bu eğlence merkezinin bir bölümü zamana yenik düşerek yıkılmış.  Unesco kültürel mirası kabul edilen ve dünyanın 7 harikasından birisi olan kolezyum, İtalya’da bize en çok heyecan veren eserlerden birisi olacak. Eğlence için insanların ve hayvanların katledildiği bu ibret verici yapı, Roma imparatorluğu hakkında bizlere ayrıntılı ipuçları verecek.

1. yüzyılda stadyum olarak yapılan Navona, günümüzde bir meydan olarak İtalya’nın en popüler noktalarından biri haline dönüşmüş. Stadyumun çevresi zamanla yıkılarak yerini binalara bırakmış. Meydanın en ünlü noktası ise 4 nehir çeşmesi. Dört kıtadaki nehirleri temsilen yapılan heykelleri ile bilinen bu yapı, mimari açıdan meydandaki diğer çeşmelerin bir adım önüne çıkıyor. Sokak müzisyenleri, ressamlar, animatörler, sokak satıcılarının ve kalabalığın içinde şehrin  canlılığını hissedeceğimiz Navona’da, kahvelerimizi yudumlayıp meydanın tadını çıkaracağız.

Tarihin başkenti olarak nitelendirebileceğimiz Roma’yı  bitki çeşitleri ve kuş türleri ile renklendiren Borghese bahçeleri, 17. Yüzyıldan günümüze kadar insanların gezmek ve dinlenmek için tercih ettiği en bilinen eğlence mekanlarından birisi. Büyüleyici Roma turunun  yoğun temposunu üzerimizden atmak ve bu güzel bahçelerin göz doldurucu ahenginde dinlenmek için kısa bir mola vereceğiz.

Kral Agustus adına Roma’nın su ihtiyacını karşılamak için inşaa edilen  çeşme, şehrin dışından su kemerleri ile  Trevi’ye kadar suyun taşınması ile insanlara yaşam kaynağı olmuş. Askerlerin su kaynağı ararken Trivia adındaki bir kızın yardımı ile suyu bulmaları nedeniyle Trevi ismi ile anılıyor. Çeşmedeki kız rölyefi ve askerler ise çeşmenin yapılışının hikayesini canlandırmakta. İtalya’nın en çok ziyaret edilen  çeşmesi gezimizin önemli bir ilham kaynağı olacak.

M.Ö pagan tapınağı olarak yapılan Pantheon,  Kral Hadrian zamanında yeniden inşaa edilerek kilise olarak Hristiyanların ibadet ettiği bir merkeze dönüştürülür. Roma imparatorluğunun  dokusunu günümüze kadar koruyarak ayakta kalan en nadir eserlerinden birisi olarak biliniyor. Kubbesinin genişliği ve benzersiz tasarımı hayranlığımızı zirveye çıkaracak. Ünlü sanatçı Raffaello ve bazı kralların anıt mezarlarına da ev sahipliği yapan tarih hazinesi halka tamamen açık bir alan.